Top Social

Çakma üstad Kadir Mısıroğlu: 'Hz. Ali'nin de hatasını buldum.' | Yakarak öldürmek İslam'da var mıdır? | Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

mehmet fahri sertkaya, akademi dergisi, hz. ali ceset yakma, hz.ebubekir, ictihat, dört halife, kadir mısıroğlu, cumartesi sohbetleri, fıkıh, ashabı kiram, gerçek yüzü, video izle, müslüman genç,


Önce hakkaniyetle videoyu izleyin...



Çakma üstad Kadir Mısıroğlu'na dair yıllardır, ilmi, siyasi, tarihi pek çok meselede çok sayıda ve çok sert bir üslup ile tenkitler yaptım. Karşılık vermek yerine, iyice daraldığı bir anda, 950 bin takipçisini yalan ve iftiralar ile üzerimize sevk etmişti ve neticesinde tatsız hadiseler de yaşanmıştı. Bunları son dönemde sesli anlatımlar ile de Akademi Dergisi Youtube kanalında paylaştım. Bu güne kadar birine bile bir karşılık vermedi, veremedi, vermez de... Bu yukarıda izlediğiniz videosunda anlattıkları da baştan sona kadar zırva... Bu hususta yıllar önce dar vakitte bir tenkit yazısı yazıp şurada paylaşmıştım. Burada ise, hususiyetle:

- yakarak öldürmek ya da ceset yakmak İslam hukukunda var mı,
- bu hususta hz. Ali (r.a.) görüşünde yalnız mıdır, onun gibi fetva veren ve amel eden başkaları da var mıdır, 
-  bu bir hata mıdır, bir ictihad mıdır, 
- bu hususta, en temel derecede fıkıh ve usul-i fıkıh bilmeyen Kadir Mısıroğlu aslında ne derece bilgisizdir
- bu kadar acınası halde olduğu halde ilmin kapısı olan ve ictihad makamındaki birine dilini nasıl uzatmıştır, 

onu göreceğiz. Şu aşağıya iktibas edeceklerimi, ehli sünnetin en temel ve muteber eserlerinde, herkes kolayca bulabilir. Bunları bulup doğru değerlendirmeler yapmak için üstad olmak ve ömrünün 50-60 yılını okuyup yazmaya vermek gerekmez, henüz ilim yolunda olan talebeler için kısa sürede bunları bulmak, anlamak ve gereğini yapmak, gereğince yorum yapmak bile mümkündür. 

İsminin başına, mümkün olan her yerde çekinmeden ve samimiyetsizce üstad yazdıran kişiler, şu kadarcık ilmi ve ihlası olmadığı halde kendine acındıracak bir cehalet örneği sergileyip 'Ashabım hakkında dilinizi tutunuz, koruyunuz' emri şerifine bile dikkat etmeyip aleme rezil olanlar da, şayet arasalardı ve ararken samimi de olsalardı kolayca bulurlardı ve haddi aşmazlardı. Biz demiyoruz ki hz. Ali hiç hata yapmamıştır ve ilmi bir meselede tenkit edilemez. Biz diyoruz ki hz. Ali'nin hatasını bulmak bu kadar dip seviyede birine mi kalmış ve ictihadi meselede bir müctehide ve ictihadına dil uzatmak nerede görülmüş?

İkrime (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre; hz. Ali (r.a.), İslam’dan dönen bir topluluğu yakarak cezalandırdı. Bu durum İbn Abbâs’a ulaşınca ben olsaydım; rasûlullah (s.a.v.)’in sözü üzerine onları öldürürdüm çünkü; Rasûlullah (s.a.v.): “Kim dinini değiştirirse onu öldürün.” buyurur. Rasûlullah (s.a.v.)’in  “Allah’ın azabı ile azâplandırmayın” sözü ile, onları yakmazdım. Bu söz hz. Ali’nin kulağına ulaşınca; “İbn Abbâs doğru söyledi.” dedi.

Tirmizî: Bu hadis sahih hasendir (Hasen hadis, sahih hadis ile zayıf hadis arasında yer alan, fakat sahih hadise daha yakın olan bir hadis çeşididir.). İlim adamlarının İslam dininden dönen kimselere uygulamaları bu hadis-i şerife göredir. İslam dininden dönen kadın konusunda ayrı görüşler vardır. Kimi âlimler öldürülür derler. Evzâî, Ahmed ve İshâk bunlardandır. Kimileri ise; öldürülmez hapsedilir derler. Sûfyân es Sevrî başkaları ve Küfeliler bu görüştedirler.

Muhammed b. Hamza el-EsIemî'nin babasından rivayet olunduğuna göre; Rasûlullah (s.a.v.) onu bir seriyyenin başına başkan tayin etmiş. (Bu zat başından geçen hadiseyi) şöyle anlattı:

Seriyyenin yanına vardım. Rasûlullah (s.a.v.); "Eğer falan kimseyi bulursanız onu ateşle yakınız." buyurdu. Sonra ben (seriyyenin yanından) geri döndüm. (Rasûl-ü ekrem) beni çağırdı. Huzuruna varınca; 

➥ Falan kimseyi bulursanız onu öldürünüz. (Fakat) onu yakmayınız. Çünkü ateşle ancak ateşin sahibi (olan Allah) azâp eder buyurdu.

Şevkâni'nin açıklamasına göre; ulemâ ateşle cezalandırma mevzuunda  ihtilâfa düşmüşlerdir. 

➥ Hz. Ömer ile İbn Abbas (r.a.) bunun mutlak surette mekruh (çirkin) olduğunu söylemişlerdir.

 Hz. Ali (k.v.)  ile Halid b. Velîd'e (r.a.)  göre ise,  mahlûkatı bu şekilde cezalandırmak caizdir.

El-Mühelleb, bu hadis-i şerifte geçen yasağın tahrim (haram olmasını) ifade etmediğini ve canlıları bu şekilde cezalandırmanın da buna delâlet ettiğini söylemiştir. Mühelleb, Hz. Peygamberin Arenîlerin gözlerine mil çekmesini, Hz. Ebû Bekr'in bazı kimseleri sahabenin huzurunda yakmasını ve Halid b. Velîd'in dinden dönen bazı kimseleri ateşle cezalandırdığı gibi,  Hz. Ali'nin de bu cezayı tatbik edişini delil olarak göstermiştir.

Ateşle cezalandırmanın caiz olduğunu söyleyenler, hz. peygamberin, hadis uyduran bir kimse hakkında diri yakalandığı takdirde öldürülmesi, ölü olarak yakalandığı takdirde yakılması için emir verdiğini ve o kimsenin  yılan sokması neticesinde ölü olarak bulunup cesedinin ateşte yakıldığını ifade eden hadis-i şerif ile,  Buhari'nin rivayet ettiği şu hadisi de delil olarak gösterirler.

Nebilerden birini bir karınca ısırdı. O peygamber, karıncaların ocağının yakılmasını emretti de (onların ocağı) yakıldı. Bunun üzerine Allah-ü teâlâ o peygambere: 

➥ Seni bir karınca soktu değil mi? Ya sen Allah'ı tesbih eden ümmetlerden bir ümmeti yakmadın mı? diye hitâb etmiştir.

Tirmiziyyü'l-Hâkim bu hadis-i şerif  hakkında: 

➥ Allah (c.c.) bir karıncanın yakılmasına izin verdiğine göre, bu karıncanın dışında kalan canlıları yakmanın da caiz olduğu ortaya çıkar demiştir.

Canlıları yakmanın caiz olmadığını söyleyen ulemaya (alimlere) göre,  canlıları yakmanın caiz olduğuna dâir delil olarak ileri sürülen hadislerin hiç birinde de, böyle bir cevaza delâlet eden bir mânâ yoktur. Çünkü hz. peygamberin, Arenîlerin gözlerine kızgın mil çekmesi bir kısas idi. Onlar daha önce bâzı müslümanların gözlerine kızgın mil çekmişlerdi. Ayrıca bu uygulama sonradan neshedildi (hükümsüz/geçersiz kaldı). Her ne kadar sahabilerden bazısı ateşle cezalandırmayı caiz görmüşlerse de, bâzıları bunun yasak olduğunu söylemiştir. Oysa bilindiği gibi sahabilerin bazılarının muhalefetiyle karşılanan bir sahabinin uygulaması delil olma niteliğinden mahrumdur. Ayrıca bu hadis canlıları ateşle cezalandırmanın haram olduğunu ifade etmekte, canlıları ateşle cezalandırmaya cevaz veren baş taraftaki cümleler, son cümleyle neshedilmiş bulunmaktadır.

Kâmil Miras bu hadis-i şerif ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: 

➥ Hadiste adları açıkça söylenmeyip kinaye târiki  ile (îma edilerek)  zikredilen bu iki şerirden birisi Hebbar İbn Esved'dir. Ve bunda ravilerin  (rivayet edenlerin) ittifakı (görüş birliği) vardır. Ötekinin kimliğini tayinde ihtilaf edilmiştir. İbn Hişam, Siyretinde Halid İbn Abdi Kays diye gösterir. 

Peygamberimizin bunlar hakkında ateşte yakmak gibi ağır bir ceza tayin buyurması, peygamberin kerimesi(kızı) Zeyneb'in ölümüne sebep olmaları ile suçlu olmalarındandır. Şöyle ki: 

Rasûlullah hicretten evvel kızı Zeynep'i, Ebü'l-Âs îbn Rebî ile evlendirmişti. Ebü'l-As müşrik olduğundan Zeynep (r.a.), peygamberimizle  hicret edemeyip,  Mekke'de kalmıştı. Bedir harbinde, Ebû Cehil ordusunda, Ebu'l-As da bulunup esir düşmüş ve hz. Zeynep'i Medine'ye göndermek şartıyla bırakılmıştı. Ebu'l-As bu şarta bağlı kalarak, hz. Zeynep'i (r.a.) rahat bir şekilde Medine'ye göndermek için, mükemmel bir şekilde techiz ederek (donatarak, ihtiyacı olan her şeyi temin ederek) yolcu etmiş ve kendisine hizmet etmek üzere bu iki şahsı refakatine vermişti. 

Bunlar yolda hz. Zeynep'in bindiği deveye müdahale ederek, o sırada hamile olan hz. Zeynep'i mahfesinden düşürmüşler ve karnındaki çocuğuyla birlikte ölümüne sebep olmuşlardır. Bu ağır cinayetin cezasının  da o nisbette ağır olacağı tabiî idi. O devirde ihrak (yakma) cezası da vahşet sayılmazdı. Bu cihetle rasûlullah ilk önce böyle bir cezanın tatbikini emretmişken bilahere ölüm cezasıyla cezalandırılmalarını emir buyurmuştur.

Bu hâdiseden ortaya çıkan neticeler;

➥ 1. Bir hükümle amel edilmeden önce, o hükmün neshedilmesı caizdir. 

➥ 2. Hadlerde ateşle yakma cezası yoktur. Hadler kılıçla yerine getirilir. 

Küfe ulemâsı ile en-Nehâî, es-Sevrî, Ebû Hanîfe ve taraftarları ile Hicaz ulemâsından Atâ bu görüştedirler. 

Ulemadan bir topluluk da, Hz. Ali'nin görüşüne tâbi olarak,  dinden dönenleri yakmanın caiz olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da, ancak bir kimseyi yakmış olan kimselerin kısas olarak yakılabileceğini, bunların dışında kimsenin yakılamayacağını söylemişlerdir. 

İmam Mâlik ile Medîneliler, Şafiî ulemâsı, İmam Ahmed ve îshak (r.a.)'de bu görüştedirler. 

➥ 3. Bir müctehîdin (mezhep imamının) kendi ictihadıyla vermiş olduğu bir hükümden dönmesi caizdir. 

➥ 4. Bir hüküm verdikten sonra delilini zikretmek müstehabdır (güzeldir). 

 5. Sünnet, sünneti neshedebilir. Bu mevzuda ittifak vardır.

➥ 6. Gerçekten müctehidlik makamında olan bir kimse, ictihadından dolayı suçlu, günahkar bulunamaz. Müctehidler isabet edemeseler dahi sevap alırlar. Bu, fıkıh ilminde başlı başına bir mevzudur. 

Abdullah b. Mes'ûd demiştir ki: 

➥ Rasûlullah (s.a.v.) ile bir seferde idik, bir ihtiyacından dolayı (yanımızdan) uzaklaşmıştı. O sırada iki tane yavrusuyla birlikte bir kaya kuşu gördük ve yavrularını yakaladık. Bunun üzerine (anne) kuş gelip kanatlarını (onların üzerine) germeye başladı. Derken peygamber (s.a.v.) geldi ve; "Bunu yavrularıyla üzen kimdir? Onları kendisine geri veriniz!" buyurdu. 

Yine (Fahr-i kainat efendimiz) bizim yakmış olduğumuz bir karınca yuvasını gördü de; 

Bunu kim yaktı? diye sordu. Biz de, Biz dedik. Resulullah efendimiz de:

➥ Ateşle cezalandırmak, ateşin yaratıcısından başka hiçbir kimse için uygun değildir buyurdu.

'Uygun değildir' ifadesi, yukarıda da temas olunduğu gibi, bazı sahabiler ve alimler tarafından 'yasaktır' manasına, bazıları tarafından ise 'Hoş değildir. Tercih etmemek gerekir' manasına yorumlanmıştır. Neticede yakarak öldürmek hususunda ihtilaf (görüş ayrılığı) vardır ve hz. Ali'nin, hz. Ebu Bekr'in ve diğer sahabiler ile alimlerin cevaz vermeleri ya da diğerlerinin cevaz vermemeleri bir ictihad farklılığıdır. Hiçbir müctehid, bir ictihadından dolayı suçlu ve günahkar ilan edilemez. Bir müctehid bile başka bir müctehidi, kendi ictihadına zıt bir ictihad yapması halinde dalaletle, günahla suçlamaz. Asgari seviyede fıkıh bilen biri bile bir müctehidi, ictihadi bir meseleden dolayı böyle karalamaz. Bu, bırakın üstadlığı, temel seviyede dinini öğrenmiş bir kimseden bile beklenmez. 

Daha en temel seviyede fıkıh ve usul-i fıkıh bilmeyen sözde üstadların ağzına bakmamak, peşlerine takılmamak, onlarla birlikte manevi tokat yememek, felakete sürüklenmemek gerekir. Hazret-i peygamber 'Ben ilmin şehriyim. Ali de bu şehrin kapısıdır.' buyurduğu halde, böyle bu kadar dip seviyesi ile hazret-i Ali'yi değerlendirmeye kalkmak ve onu ihtilaflı ve ictihadi bir meselede tenkit etmeye kalkmak... Ben bir şey demiyorum ama çok kişi bu durumda 'Hem cehalet, hem enaniyet, hem samimiyetsizlik, hem nifak alameti, hem haddini bilmezlik' derse hiç yadırgamam. 

İslam'ın şartı beştir. Altıncısı olsaydı "Haddini bilmek" olurdu. 

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ali’ye,

Seni ancak mü’min sever ve sana ancak münâfık BUĞZEDER.” buyurdu. Hadîs-i Şerîf, Taberânî

Mehmet Fahri Sertkaya |  www.FetvaEmini.com  

➧ Sünen-i Ebû Dâvud
➧ İbn-i Mâce
➧ Tirmizî